Makaleler

MİT’İN TIRLARI, ERDOĞAN’IN BİLİNEN SIRLARI!

7 Haziran seçimlerine bir hafta kala, 2014 Ocak ayında MİT’in Suriye’ye yaptığı silah sevkiyatının Adana Cumhuriyet Savcılığı tarafından tırlara baskın yapılarak deşifre edilmesi yeniden gündemi işgal etti. Cumhuriyet gazetesinin MİT tırlarında taşınan silahların jandarma kamera görüntülerini yayımlaması tartışmanın gündemi işgal etmesini sağladı. Aslında herkesin bildiği sırrı Cumhuriyet gazetesi tevil edilmeyecek şekilde deşifre etti. MİT’in Suriyeli Cihatçı gruplara doğrudan silah ve lojistik destek sunduğu bilinmektedir. Nafile bir şekilde AKP ve devlet yetkilileri bunu inkar etmekte, Suriyeli muhaliflerden “ılımlı” olan kesimle ve Türkmenlerle ilişkilerin sürdürüldüğü iddia edilmektedir.

Yapılan desteğin genel kamuoyu tarafından bilinmesi bir yana özellikle devletin yargı ve kolluk birimlerinin operasyonuna maruz kalarak belgelenmesi arasında hem hukuki hem de siyasi anlamda önemli bir fark vardır. Adana operasyonu, MİT’in başka bir ülkede sürmekte olan iç savaşa silah ve lojistik destek sunduğunu devlet kayıtlarına geçirerek açığa çıkmasını sağlamıştır. Bu durum esaslı bir ulusal ve uluslararası politik kriz anlamına gelmektedir. Bunun neden bu kadar önemli bir kriz olduğunu anlamak ve üreteceği olası sonuçları irdelemek önemli bir yerde durmaktadır.

Cumhuriyet Gazetesinin Yayımladığı Belgeler ve Hedef!

Cumhuriyet gazetesinin zaten devletin kayıtlarına girmiş görüntü ve belgeleri yayınlamasının birkaç nedeni vardır. Birincisi ve tali olan yan; seçimlerle ilgilidir. Seçimler öncesi egemen kliklerin birbirini sıkıştıracak şekilde zayıf noktalarını kullanması bir gelenektir.

Bu seçimlerde de bu gelenek bozulmamıştır. Ancak kirli çamaşırların tümüyle de gün yüzüne çıkarılmaması söz konusudur. Özellikle Gülen Cemaatinin elinde biriktirdiği belge, doküman vs.leri oldukça ekonomik ve uzun süreli savaşa hazırlıklı şekilde kullanmak istediği görülmektedir. Ki bu seçim iklimine girilmeden önce de belliydi. Temkinli ve uzun vadeli bir mücadele hattı benimsemeyi tercih ettiler. Seçimler sonrası AKP içinde dipten yürüyen ve henüz örtüsü kalkmamış mücadelenin daha açık ve görünür olmasıyla birlikte Gülen Cemaatinin yıpratıcı dokümanlarla devreye girmesi ve bu mücadelenin seyrine müdahale etmek isteyeceğini ön görmek mümkündür.

Zira AKP’nin seçimde başarılı ya da başarısız çıkmasından bağımsız olarak aralarındaki politik kapışma ve çatlama engellenemeyecek olgunluğa çoktan ulaşmıştır. Sadece seçim sonuçları kimin elinin güçlü ve zayıf olacağını, dozun ne düzeyde seyredeceğini belirleyecektir. Sadece zamanlama ayarlanmaya çalışılmakta, en doğru zamanda hamle yapılmak istenmektedir. Sonuç olarak; bu seçimlerde çok cömert hareket edilmese de belli politikalar ekseninde eldeki malzemelerin devreye sokulması söz konusu olmuştur. Bu açıdan MİT tırlarına dair operasyon, seçim zamanlaması da gözetilerek bir yıpratma argümanı olmuştur.

İkinci ve belirleyici olan ise; Suriye politikası noktasında egemen sınıflar arasındaki farklılığın boyutu ve bu noktada AKP kliğinin dizginlenmeye çalışılmasıdır. Dizginlerken yıpratmak, zayıflatmak, yakınlaşan hesaplaşmada dış politika ayağına dair iddianame oluşturmak ve şimdiden bunu kamuoyuna mal etmek gibi hesaplar söz konusudur. Cumhuriyet gazetesinin yayımladığı belgelerin egemen sınıflar arasındaki mücadelede esaslı ayağı bu yanıdır.

Suriye politikası noktasında Türk egemenlerinin asgari düzeyde bir bütünlük oluşturamamaları sürecin başından itibaren geçerlidir. Suriye’ye etkin müdahale etme politikası her ne kadar egemen politika haline gelse de gelişmelerin Türkiye’nin belirlediği politikalar lehine değil aleyhine gelişmesi ve sürüklenmesi ile iç çatışmalar ve farklılıklar da buna paralel olarak artmış, gelişmiş ve olgunlaşmıştır. Artık gelinen nokta itibariyle bu tam bir egemen siyasetin uygulanması krizine dönüşmüştür. Bu kriz ise ulusal ve uluslararası boyut kazanarak sürekli derinleşmektedir.

Türk egemen sınıflarının bu politikadaki parçalanmışlığı aynı zamanda bu konu üzerinde bir hesaplaşma sahasına da hızla evrilmektedir. Yani bir yandan bu politikanın nasıl şekilleneceği mücadelesi yürütülürken diğer yandan bu politika üzerinden hesaplaşmalarını sürdürmektedirler.

Gerçeğe Direnerek Ellerine Vurdukları Kelepçe!

Tayyip Erdoğan ve etrafındaki adanmışlar tayfası ile bir bütün AKP kliği, verili Suriye politikasının sürdürülmesi mücadelesi yürütürken bunun önündeki tüm farklı düşünceleri ve buna yönelik engelleyici hamleleri “vatana ihanet”, “ajan faaliyeti”, “üst akıl oyunu” gibi argümanlarla karşısına almaktadır.

Bu klik içindeki Erdoğan ve çelik çekirdeği Suriye politikasına dair her türlü macerayı göze alacak bir gözükaralıktadır. Ancak bir kısımda temkinli ve gelişmeleri gözeterek belli rötuşları savunmaktadır. Ancak son tahlilde cihadcı muhalifleri destekleme ve onları kendi çizgilerinde rehabilite ederek önderlik yapmakta ortak bir yönelim söz konusudur. Bu yönelim ABD ve AB tarafından da desteklenen Suudi önderliğindeki Körfez ülkeleri ile oluşturulan Sünni Blokla da (Ocak’ta başlayan ve Erdoğan’ın 1-2 Mart Suudi Arabistan ziyaretiyle somutluk kazanan) bağlanmış durumdadır. Ancak Suriye ekseninde oluşturulan bu Sünni blokun bir bütün bölgede kararlı bir blok haline gelmesi henüz sağlanabilmiş değildir.

Zira genel bölge politikasında her Sünni devletin aralarında özgünleşen derin ve köklü çelişkiler vardır. Filistin, Mısır, Irak, İran, Kürt ve yeni şekillenecek Ortadoğu meselelerinde bölge egemenlerinin her biri arasında derin çatlak ve farklılıklar söz konusudur. Suriye politikasında oluşan Sünni blok El-Kaide’yi de (El-Nusra) kapsayan Esad karşıtı güçlere destekte yeni bir halka yakalamış olsa da özellikle bu cihatçı güçleri emperyalist sistemin parçası yapacak ideolojik rehabilitasyon sürecine sokamamaktadır. Bu durum ABD ve AB emperyalistlerinin desteğini temkinli kılmakta ve çelişkiler oluşmasına neden olmaktadır. Emperyalistlerin kendi iç çelişkilerine paralel olarak uşaklarının iç çelişkileri de yoğunlaşmakta ve yönelim sağlıklı bir rotaya oturmamaktadır.

Bu noktada en fazla sorun ise Türk egemenlerinde yaşanmaktadır. Son süreçte IŞİD dışındaki tüm muhalif örgütlerin askeri, lojistik, maddi ve tüm olanaklarla desteklenmesi ile gerçekleştirdiği Esad karşıtı hamle AKP cenahında açıktan desteklenmiş, sahada dengelerin değiştiği tarzında yorumlanmıştır. Suudi, Katar ve TC’nin oluşturduğu bloğun adeta can havliyle yaptığı yeni destek hamlesi askeri alanda belli sonuçlar da üretmiştir. Ancak bu hamlenin Esad’ın direnişiyle kırılmasının güçlü bir olasılık olması Erdoğan ve AKP’nin son umudunun da yıkılması anlamına gelmektedir. Bu başarısızlık, AKP’nin emperyalizm nezdinde kaybettiği güven ve itibarı tümüyle yok edecektir. AKP’yi Suriye politikasında doğrudan askeri müdahale de dahil daha farklı maceraları güçlü senaryolar olarak elde tutmasında bu durum belirleyicidir. Muhalefet partilerinin içinde manipülasyonu da barındıran tarih vererek Suriye’ye askeri müdahale yapılacağı yönlü açıklamalar yapması tamamen altı boş değildir. Genel durum ve gelişmelerle örtüşmektedir.

Mesele Seçim Değil, Erdoğan’ın Hazırlanan İddianamesi!

İşte Fettullahçıların ve bilumum diğer egemen sınıf kliklerinin zaten muhalif olduğu Suriye politikasına yönelik sevkiyatları sürekli güncel tutması ve açık belgelerle yeniden gündeme taşıması bu realite üzerinde gerçekleşmektedir. Bu yanıyla AKP’nin esasta kendinde özgünleşen Suriye politikasını sabote etme, boşa çıkarma amacı ortaya çıkmaktadır. Bayır-Bucak Türkmenlerine yardım etmek gibi milliyetçi duygulara hitap ederek muhalefet üzerinde kamuoyu baskısı oluşturmaya yönelik yaklaşımların ise neredeyse muhalif cenahta (MHP de dahil) sıfır karşılığı vardır. Aynı şekilde vatana ihanet, ajanlık faaliyeti gibi argümanlar da adeta politik olarak duvara çarparak dönmektedir.

Tam tersine en güçlü göründüğü anda belki de gerek dış politika ve gerekse de iç politikadaki açıklarıyla ve karşı cepheyi genişleterek en zayıf dönemini yaşayan AKP ve özelde R. T. Erdoğan bu hamlelerle daha da zayıflamakta, iç kapışmadaki suç dosyasının şimdiden kamuoyuna mal edilerek ortaya çıkmasının endişesini ve kaygısını taşımaktadır. Bu durum sadece Suriye politikasını yönetme zorluğu çıkarmamakta aynı zamanda klik çatışmasının ne denli sertleştiğini açığa sermektedir.

R. T. Erdoğan’ın, Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar’dan hesap soracağına dair efelen- meleri ve müebbet hapis cezaları istemli suç duyuruları ise adeta kendi başına geleceklerin şimdiden ifade edilmesi gibidir. Zira verili sistem içinde öyle büyük suçlara imza atmaktadır ki şimdiden kendi içlerinde bile “daha kral çıplak demedik” (Bülent Arınç, 3 Nisan BBC’ye verdiği demeç) uyarıları ve gelecekte karşılaşacağı yalnızlığın işaretleri vardır. Bu süreç ise hızla ve çok yönlü örgütlenmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu