EmekGüncel

SÖYLEŞİ | “Emek Mücadelelerinin Bir Parçasıyız, Mücadeleci Bir Sendikayız”

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası), Milli Eğitim Bakanlığı’nın tatil ilan ettiği günlerde öğretmenleri zorla çalıştıran özel eğitim ve öğretim kurumlarını hedef almaya, “baskın”lara devam ediyor.

Biz de Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası MYK üyesi Ozan Fındık ile bir söyleşi yaptık. Fındık, sendikanın Ankara’daki eyleminde gündeme getirdiği taban maaş puanı meselesinden, emek mücadelesindeki yerlerine kadar birçok başlıkta sorularımıza yanıt verdi.

– Sendikanızın kuruluşundan ve çalışma şartlarınızdan bahseder misin?

– Biz, bundan iki sene önce, 2022 yılında 2021’in Ağustos’unda bir sendika girişimi kurduk, bir grup arkadaşla, bir grup öğretmenle beraber. “Hep beraber ne yapabiliriz? Bu düzeni, bu sistemi, öz öğretim kurumlarında var olan bu vahşi düzeni nasıl değiştirebiliriz?” diye biraraya geldik ve sendikanın kuruluşunu gerçekleştik, özel sektör öğretmenleri sendikasının.

Peki, sektörde neler oluyor? Birincisi öğretmenlerin taban maaş hakkı kaldırıldı. Taban maaş aslında 2014 yılına kadar Türkiye’de anayasal anlamda bir korunan bir haktı. Neydi taban maaş? Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin devletteki, kamudaki meslektaşlarıyla aynı maaşı almalarını zorunlu kılan bir maaş eşitlemesi kanunuydu.

İlk önce 2007 yılında özel öğretim kurumlarında çalışanlarla ilgili bazı değişiklikler yapıldı, bazı haklar kaldırıldı. 2014 yılında da taban maaş hakkı tamamen kaldırıldı. Ve özel sektör öğretmenleri artık sermayenin, patronların insafına bırakıldı. Zaten eğitimde özelleştirme politikasının parçası olarak bu yapılmıştı.

Nasılsa zaten daha az maaş, daha düşük maaşlarla öğretmen çalıştırabileceğini öğrenen patronlar, alana doluştular.

Bunun dışında öğretmenlerin ek ders ücretleri ödenmiyor. Nöbet ücretleri ödenmiyor. Bugün Türkiye’deki özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin neredeyse % 80’i asgari ücret civarı ve hatta bazıları asgari ücretin de altında maaş alıyor.

Asgari ücreti yatırıyor işverenler, patronlar, bir kısmını geri alıyorlar kurum sahipleri, öğretmenlerden. Özellikle küçük yerlerde işsiz kalmamak adına hiçbir şey diyemiyor öğretmenler. Milli Eğitim’le çok sıkı ilişki geliştirmiş bu kurumlar. Milli Eğitim denetlemeleri neredeyse olmuyor gibi. Üstlerinde hiçbir baskı yok. Çok rahat hareket ediyorlar. Çok rahat bir şekilde öğretmenleri işten çıkartıyorlar. Biz belirli süreli iş sözleşmeleriyle çalışıyoruz, mevsimlik işçi gibi.

Bu, belirli süreli iş sözleşmesi şu demek. 1 sene sözleşmelisin, 1 sene sonrasında seni işveren herhangi bir haklı neden göstermeksizin çıkarabiliyor. Ve çıkardığında işe iade hakkın olmuyor. İşe iade hakkının önüne geçmiş oluyor.

Bunun dışında ihbar tazminatı gibi bazı tazminatlardan faydalanamıyorsun ve her sene öğretmenler, bir sene sonraki sözleşmenin yenilenmeyeceği korkusuyla çok ciddi bir psikolojik baskı içinde kalıyor. Ayrıca özel okullarda çok ciddi bir mobbing, baskı oluşmaya başlamış durumda.

Tabii burada özel eğitim kurumları dediğimiz, özel öğretim kurumları dediğimiz sadece okullar değil, kurs merkezleri, rehabilitasyon merkezleri hatta sürücü kurslarında çalışan eğitmenler vb. hepsini kapsıyor. Bu alanlarda insanlar çok kötü şartlarda çalıştırılmaya başlandılar. Zaten maaş düşük, sosyal hakları yok denecek kadar az, iş kanununa tabi tutulmuş vb.

Bu süreçle ilgili birçok sefer MEB’e şikâyetlerde bulunduk ama ne yazık ki MEB şikâyetleri boşa düşüyor. MEB bunlarla ilgilenmiyor, ilgilense bile kanıtlayabilecek bir şey bulamıyor. Çünkü anında, günü gününe yapılan şeyler değil bunlar. Yani biz şikâyet ettikten iki ay sonra MEB bu işi sonuca bağlıyor. Denetimsizliğin bu kadar ayyuka çıktığı, bu kadar rahat elini kolunu sallayarak hukuksuz bir şekilde davranabildikleri bir alan burası.

Biz de bütün bunlara karşı mücadele yürütüyoruz. Tatil meselesi de aslında belki en çok ismimizi duyuran şeylerden birisi oldu bu “baskın”lar. Yani bizler kurumları ziyaret edip, yaptıklarının yanlış olduğunu, orada bir suç işlendiği için de bunu videoya çekeceğimizi söylüyoruz. Tabi gitmeden önce arıyoruz bu kurumları, uyarıyoruz; “yaptığınız yasadışıdır” diye. MEB’ten bir karşılık göremediğimiz için artık kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye başladık.

Ve böyle bir yola gittik. Çok etkili oldu. Özellikle İstanbul’da artık kurumların birçoğu ara tatillerde, yaz tatillerinde çalıştırmayı bıraktı, bunların çoğu büyük kurumlar. Bunlarda sendika gelir kapımızı çalar korkusu oluştu. Birçok kez savcılığa suç duyurusunda bulundular, çeşitli davalar açıldı ama bunun hepsinde aslında yasadışı bir durumu biz ortaya koyduğumuz için kovuşturmaya yer yoktur kararı verildi.

– Sizin lehinizde sonuçlanmış oldu yani?

Evet, bizim lehimize sonuçlar çıktı. Tabii burada sendikanın meşru müdafaa, meşru mücadele hattında kurulmasının, kurgulamasının, mücadeleci sendikacılığı ön plana çıkarmasının çok ciddi etkisi var.

Biz kendimizi böyle bir yerden tarifliyoruz. Yani kendimizi diğer emek ve ülkedeki-dünyadaki emek mücadelelerinin dışında görmüyoruz ve onlardan yalıtmış durumda değiliz. Bu emek mücadelelerinin bir parçası olduğumuzun bilincindeyiz.

Sonuç olarak dedik ki; Biz bunların değişmesini istiyoruz. Bakan yardımcısının, Bakan’ın buraya gelmesini ya da görüşmek istiyoruz, bir randevu istiyoruz dedik. Bu randevu gelene kadar da alanı terk etmeyeceğiz. Gerekirse Meclis’e yürüyeceğiz dedik. Tabi önümüz kesildi, direndik.

Burada tabi öğretmenlerinin kararlılığı hem uzun zamandır mücadele ettikleri için oluşturdukları bir kamuoyu var. Sendikanın bir saygınlığı da var. Bundan kaynaklı bir baskı oluşturduk aslında. Çeşitli partilerden vekiller bizi desteklediler. Bir taraftan biz, bir taraftan onlar bastırarak Bakan’dan bir randevu aldık. Polis bile “Artık bir randevu alınsın da bitsin bu” noktasına geldi. Çünkü karşısında Ankara ayazında gözaltına alınmayı, dayak yemeyi göze alıp gelmiş insanlar vardı.

 “400-450 bin öğretmenin gözü kulağı bizde!”

– Israrlı bir duruş var aynı zamanda.

– Evet, kararlı bir duruş var, bir kamuoyu oluşmuş durumda. Türkiye’de 400 bin civarında özel öğretim kurumu öğretmeni olduğunu düşünüyoruz. 400-450 bin öğretmenin gözü bizde, kulağı bizde. Bir taraftan aynı şekilde Türkiye’deki emek mücadelesinin dostları da izliyor, takip ediyor. Velilerimiz izliyor.

Bu, ciddi bir baskı oluşturdu. Baskıyla da bir randevu aldık. Tabii ki randevumuzun en temel taleplerinden birisi, Taban Maaş yasasının geri getirilmesi. Bununla ilgili görüşmelerimiz haftaya olacak Bakanla.

– Eğitim-Sen başta olmak üzere emek örgütlerine bir çağrınız var mı?

– Tabi var. Zaten Eğitim-İş, Eğitim-Sen çeşitli muhalif partilerden milletvekilleri aynı şekilde milletvekilleri geldiler, desteklediler bizleri. O gün orada da varlardı.

Bizim gibi bağımsız birçok sendika var. Onlarla ortaklaşarak yaptığımız eylemler var. Çok yakın zamanda BİRTEK-Sen’le dayanışma eylemlerimiz var. Onlarla dayanışıyoruz, ÖZAK işçileriyle dayanışma etkinliklerine katılıyoruz.

Bir çağrımız oldu kamuoyuna, bununla ilgili bir eylem çağrısı. Bu anlamda çeşitli emek örgütleriyle ilişki kuruyoruz ve tabii ki dayanışıyoruz. Biraz önce söylediğim noktaya geliyor aslında bizler mücadelemizi, yalıtılmış bir mücadele olarak görmüyoruz.

Türkiye’deki herhangi bir işçi mücadelesinin, herhangi bir işçi kazanımının bizim de kazanımımız olduğunu, emekçilerin sağlayacağı büyük ya da küçük her kazanımın bizlerin de kazanımı olacağının bilinciyle, farkındalığıyla yaklaşıyoruz olaya. Böyle de yaklaşmaya devam edeceğiz. Genel çizgimiz de bu noktada bu.

Ama bu çizgi şöyle bir çizgi de değil; üyelerimizi herhangi bir düşünce biçimine göre ayırarak toplamıyoruz. Tek bir düşünceye yönelik toplanmıyoruz. Emek mücadelesine katılmak isteyen, bu mücadeleye katkı koymak isteyen her düşünceden, her görüşten kişi bu sendikada mücadele edebilir, görev alabilir. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu