Makaleler

Kilis’e düşen bombalar ve AKP’nin dizayn stratejisindeki yeri

2011 yılından beri süren Suriye’deki savaşın, emperyalist devletlerin bölge stratejileri ve bölge devletlerinin hem iç hem de dış siyasetleri açısından bir tıkanıklık alanını ifade ettiği aşikardır. Bu hali ile de emperyalizmin ve onun uşak iktidarlarının Ortadoğu’daki bekası ve siyasal yönelimlerinin kaderi de yine Suriye’deki savaş ve savaşın aktörleri karşısındaki konumlanışları ile geleceğini bulacaktır.

AKP iktidarının dini ve siyasi algısı ile de örtüşen şekilde cihatçı çetelere verdiği desteğin de bu temelde bir yönelimi içerdiği, AKP’nin bölgesel konseptinde kendi iç siyasetini de Ortadoğu’da aktif destek verdiği güçlere göre şekillendirdiği net bir gerçekliktir. Bu durum, neredeyse son 5 yılın en önemli gündem maddelerinden birisi olarak geçtiğimiz günlerde Kilis’te 18 insanın ölümü ve 61 insanın yaralanması ile sonuçlanan roketli saldırılar ile yeniden gündeme gelmiştir.

5 yılı geride bırakan Suriye savaşı açısından, önce ÖSO, onun dağılması ile de DAİŞ, Ahrar’uş Şam ve El-Nusra gibi çete güçleri ile Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalenin bölge aktörü olan TC, savaş karşısındaki konumlanışı ve çeteler ile kurduğu açık ilişki ile de kendi gelecek arayışını ve iktidarının bekasını buraya bağlamıştır.

 

AKP’nin mülteciler “iç” politikası

Tartışmayı genişletmeden önce, kamuoyunun malumu olan AKP’nin çetelerle kurduğu ilişkiyi açmak adına son süreçte Savaşa Karşı Yaşam Hakkı Meclisi’nin yayımladığı Suriye Savaşının ve Türkiye’nin Suriye Politikasının Hatay Üzerindeki Etkileri başlıklı rapor dikkat çekmektedir. İkinci kez yayımlanan raporda DAİŞ çetelerinin Antakya’daki fiili dokunulmazlığı anlatılırken, DAİŞ amb-lemli araçların sınır bölgesinde rahatça hareket ettiği aktarılıyor. Ayrıca yabancı uyruklu cihatçıların fiili dokunulmazlık zırhı ile Türkiye’nin diğer kentlerine ve üçüncü ülkelere transfer ediliş mekanizmasına ve bu mekanizmada kilit öneme sahip Geri Gönderme Merkezi’nde yaşananlara, bunun yanı sıra sığınmacıların doğrudan ve/veya dolaylı zorla Suriye’ye geri gönderiliş sürecine dikkat çekiliyor.

Ticaret Borsası Erkek Öğrenci Yurdu’nun boşaltılarak Geri Gönderme Merkezi’ne dönüştürüldüğü aktarılan raporda, belgesi olmayan mültecilerin gerisin geri savaşın sürdüğü Suriye’ye gönderildiği aktarılırken, yabancı cihatçıların da yakalandığı zaman istekleri doğrultusunda bir ülkeye ya da Ukrayna, Malezya, Ürdün gibi ülkelere; Çin vatandaşı Doğu Türkistanlı çetecilerin ise TC kimliği verilerek Kayseri’ye gönderildiği belirtilmektedir.

Raporda somut veriler ve belgelerle desteklenen iddiaların toplamda ortaya koyduğu şey, AKP’nin açıktan cihatçı çeteleri desteklediğidir ki; Suriye’deki bölgelere insan ve silah aktarımı defalarca basın tarafından da açığa çıkartılmıştır.

Buradan hareketle AKP’nin Avrupa’ya iltica eden Suriyelileri geri alma anlaşmasının da bahse konu cihatçı tutumu barındırdığı açığa çıkarken, sayısı milyonlarla ölçülen bu kitlenin Türkiye açısından (yerleştirildikleri alanda) asimilasyon amaçlı olarak bögesel nüfus yapısını bozuma uğratmak adına kullanıldığı da görülmektedir.

Bu demografik yapıya müdahale çabasını da Elbistan’ın Terolar Köyü’ne yapılmak istenen mülteci kampından, yine Alevi ve Kürtlerin yaşadığı bölgelere, bölgesel nüfustan katbekat fazla şekilde yerleştirilmek istenen mültecilerden de görebilmekteyiz.

Tüm bu yaklaşımın ise AKP’nin, toplumsal yapıyı kendine uydurma, uyduramadığı bölgelerde de zorunlu göç ve asimilasyon ile paralel bir şekilde yeni nüfus yerleştirme amacında olduğu açığa çıkmaktadır.

 

Suriye’deki savaştan Kilis’e “sıçrayan” roketler

Kilis’teki patlama ile birlikte tartışmaya açılması gereken bir diğer mesele ise, bu desteğin doğrudan aldığı boyutlarla ilgilidir. Zira, görülmektedir ki, Suriye’deki siyasi tıkanıklık ve çatışma hali, savaşın fiili destekçisi olarak Türkiye’ye de sıçrama göstermektedir.

AKP’nin “komşularla sıfır sorun” sloganları ile başlattığı dış politikasının evrildiği aşama, 6 ayda ona yakın DAİŞ’li canlı bomba ve ciddi bir kaos ortamıdır ki, bu da AKP açısından işe yarar bir alan haline gelmiştir. Şöyle ki, kaos söylemi ile, Suriye’ye yönelik müdahale çağrısı yapan AKP, AB karşısında mülteciler ile ilgili olarak avantajlı hale gelmiş, cihatçı çetelerin yarattığı tehdidi yelkenine doldurarak toplumsal muhalefeti ise yasaklara mahkum etmiştir. En son 1 Mayıs günüAntep’te yaşanan patlama ve akabinde Adana’da 1 Mayıs’ın yasaklanması buna örnektir.

Buna ek olarak ise, AKP açısından Suriye’deki savaşın Kürt cephesi de pratiği belirleyen meselelerin başında gelmektedir. Şöyle ki, Kürtlerin cihatçı çetelere vurduğu her darbe, AKP’nin dış politikada darbe alması anlamına geldiği gibi, TC içerisinde de Kürt mücadelesinin ivmesinin artması anlamına da gelmektedir. “Barış ve Çözüm” süreci adıyla işletilen sürecin, yerini katliam ve yıkıma bıraktığı dönemde, Kürt kentlerinde sıkılan her kurşunun, DAİŞ, El-Nusra gibi çetelere yardım anlamı taşıdığını, AKP’nin Kürtlere karşı çeteler ile aynı çizgide durduğunu da ifade etmek gerekmektedir.

Sonuç olarak, Kilis patlamaları ile tekrar gündeme taşınan AKP ve cihatçı çeteler arasındaki ideolojik ve pratik kardeşliğin ülke içerisinde ciddi bir huzursuzluk temeli yaratırken kitlelerde biriken öfkenin pratiğe dökülüşünün önüne set çektiği görülecektir. Tüm bunlara ek olarak AKP’nin Kürdistan’da işlettiği savaş konseptinin ve yine ülke genelini muhafazakarlaştırma yöneliminin de cihatçı çeteler ile kurduğu bağ ile doğrudan ilintilidir. Bu nedenledir ki, cihatçı çeteler ve mülteciler meselesi AKP’nin Türkiye’yi yontmak ve biçim vermek için kullandığı en güncel araçların başında gelmektedir. O nedenle de, AKP’ye karşı yürütülecek muhalefetin, kitlelerin bu temeldeki öfkesini daha net politikalar halinde kapsaması gerekmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu