GüncelMakalelerPusula

PUSULA | Yönelim doğrultusunda kararlılıkla yürümek…(2)

"Kolektivizm: Demokrasinin pratiğe dökülmüş hali ve disiplinin garantisi!"

Yazımızın ilk bölümde altını çizdiğimiz başlıkların yanında kritik konulardan biri de saflarımızda kolektif yönetim ve pratik anlayışını derinleştirmek ve uygulamaktır. Bu başlık da diğer prensiplere sıkı sıkıya bağlıdır ve onların bir etkileyicisi durumundadır. Örneğin kolektivizm, aynı zamanda kurum içi demokrasinin gerçekleştiriliş biçimi, pratiğe dökülmüş hali ve disiplinin garantileyicisidir. Bu anlamda diğer ilkelerin işletilmediği durumda kendi başına bir anlam ifade etmemektedir.

Kolektivizm denilince öncelikli olarak yukardan aşağıya tüm örgütlülüklerin birbiri ile ve kendi içinde canlı bir organizma olmanın özüne uygun olarak biçimlendirilip işletilmesi zorunluluğunu anlıyoruz. Buna uygun bir modelin yaratılmadığı durumda kurum içi canlılık yerini adım adım ölüme terk edecektir. Çünkü tartışmalar sadece sorunlara doğru çözümler bulmamıza yaramaz aynı zamanda tartışılarak çok yönlü kavranmış sorun ve çözüm ile ileri düzeyde bir kararlaşma, irade oluşturma ve sorunun üzerine özgüvenle gitme gibi sayısız avantajı da ortaya çıkarır. Eskilerin deyimiyle “Barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar.” Günümüz Türkçe’siyle ifade edecek olursak; “Fikirlerin açık ve net çarpışmasından hakikat güneşi doğacaktır.”

Başka bir deyişle yapılan kolektif tartışmalar sayesinde ele alınan konu ve sorunu kavramada daha ileri bir düzey yakalanabilir. Bu ileri düzeyi sorunun çözümüne dair bir teminat olarak algılamak yanlış olmayacaktır. Çünkü kavranmayan sorunun pratikte sadece “söylem”, “iddia”, “talimat” vb. ile çözülmesini beklemek en hafif deyimiyle sübjektivizm olacaktır. Bu doğru çalışma tarzından kendimizi mahrum bıraktığımız oranda gelişen, yüzeysellik ve darlaşma olmaktadır.

Bilinir ki, kolektif çalışma mevzusunda en önemli konu başlıklarının arasında komiteler gelmektedir. Komünist partilerin temel yapı taşı olan komitelerin en esaslı özelliklerinden birisi de söz konusu partinin iç demokrasi ve kolektivizm aracı olmalarıdır.

Yazımızın birinci bölümünde demokratik merkeziyetçiliğin Maoist örgüt yapısının vazgeçilmezi olduğunu vurgulamıştık. Aynı vurguyu, aynı hassasiyetle demokrasi ve kolektivizm için de yapabiliriz. Yapmalıyız da… Aynı anda, aynı gündemlerle ama alanlarının özgünlüklerini dikkate alarak çalışan, aynı ana hedefe kilitlenmiş, işlevli komiteler kolektivizmin olmazsa olmazıdır.

 

Komiteler Kurmak ve Faaliyete Komiteler Aracılığıyla Yön Vermek!

Komiteler aracılığıyla örgütlenmek kolektifin nefes alıp verebilmesi ve doğru yönde ilerlemesi için en önemli güvencedir. Birçok hastalık, yanlış ve zaafın türemesine engel olmanın, giderek kolektifi esir alıp dönüştürme riskini ortadan kaldırmanın ilk adımı, doğru örgütlenme modeli ve buna paralel işleyiş ilkelerinin hakim kılınmasından geçmektedir. Bu modelin adı kolektivizmdir.

Eğer yönelim doğrultusunda daha hızlı ve kalıcı adımlar atmak istiyorsak öncelikli olarak örgüt olma bilincini, kolektif tarzı, komiteleşmeyi hayata geçirmeli; her alanda ve düzeyde politik sürece katılımı benimsemeli ve uygulamalıyız. “Kolektif çalışma merkezleri” diyebileceğimiz komitelerde çalışma ortamları, tartışma konuları, ilgi alanları, paylaşımlar, raporlar, kitlenin sorunları, politika ve kolektifin sorunları üzerine yoğunlaşmalı, gelişmeleri zamanında görerek başarı sağlayabilmeliyiz.

Bunu sağlamak için iyi örgütlenmeli, iyi yönlendirmeli ve devamında yeni sorunlara yeni çözümler bulmakta güçlü olmalıyız. Bu gücün her zaman ve her koşulda örgüt ve örgütlülüklerden (somutta da komitelerden) geldiğini unutmamalıyız.

Tartışmalar örgütlemek, sorunlarla açıktan, direkt karşılaşmak, beklentileri her yönüyle ortaya koymak, örgütleri gerçekler ışığında bilgilendirmek, yönlendirmek, harekete geçirmek görevleri ancak doğru bir çalışma ile ele alınırsa hayata geçirilebilir.

Kolektifin politikalarının tartışılması ve karar altına alınmasında her bileşeninin söz hakkının olabilmesi ancak işleyen komitelerle mümkündür. Bu aşamadan bir sonraki adım olan uygun adım yürüyebilen bir kolektif yaratmanın anahtarı da komitelerin var olması ve devamında işlevli hale getirilmesidir. Ancak mevcuttaki durumumuzda bu konuda sıkıntılarımızın olduğu açıktır. Bu olguyu ifade etmemiz bir yakınma değil aksine gerçeklerden hareket etmedir. Var olan gerçek bize hangi faaliyet alanında olursak olalım önceliği mutlaka ama mutlaka komiteleşmeye vermemiz gerektiğini öğütlemektedir.

Bu konuda düşülen en esaslı hatalarımızdan biri komite toplantılarının zamanında (belli zaman aralıkları ile) yapılmayışı, kimi zaman randevuların toplantı ihtiyacını giderdiğinin düşünülmesi, kimi zaman da yapılan toplantıların içerik ve tartışma başlıklarının genel belirlemeler ya da örgütsel başlıklarla sınırlı olması yahut da politik gündem olarak belirlemeciliğe düşülerek genel tahlillerin tekrarlanmasıdır.

Komiteler belirlenen aralıklarla toplanmadığında işlevsizleşmekte, işlevsizleşen kolektif çalışma tarzı doğal olarak anti-demokratik yaklaşımları, kişiye bağımlılığı, “adam”cılığı vb. beraberinde getirmektedir.

Kolektif karar alma mekanizmaları bozuldukça “kişi” kararları öne çıkmakta, hatta kimi durumlarda bu daha “pratik ve sonuç alıcı” olduğu için tercih bile edilmektedir. Ayrıca bu tarz, “sorumlu” ile “faaliyetçi”leri birbirinden yapay olarak ayrıştırmakta, sorumluluk yapan yoldaşları zamanla pratikten koparmakta, diğer yandan olası eksik vb. sıkıntılarda eleştiri-özeleştirinin kolaycılıkla “ben söyledim ama yapılmadı”ya sıkıştırılmasının yolunu açmaktadır.

Herhangi bir komitenin düzenli ve zamanında toplantı yapması, gündemlerine paralel canlı tartışmalar örgütlemesi, kararlar alması, kolektif aklı devreye sokması, aldığı kararlarla ilgili pratik örgütlenmeye hayat vermesi, görev ve sorumlulukların ne düzeyde yerine getirildiğine dair geçmişe dönük değerlendirme şansı, eleştiri ve öz eleştirinin gündemleştirilmesi, başarı ve başarısızlıkların nedenlerinin açığa çıkarılması, rapor sisteminin oturtulması, alt örgütlülüklerin planlanması ve eğitimi, geçmiş değerlendirmeler ışığında gelecek dönemin planlanması vb. demektir.

Kurumun politikalarının kolektif tartışılmadığı, anlaşılmadığı bir durumda bu kararların layığınca savunulabilmesi, hayata geçirilebilmesi mümkün değildir. Hantallığın, şefçiliğin, bürokratizmin, erk-ekleşmenin, kitlelerden kopmanın, darlaşmanın vb. temelinde bu çalışma tarzı vardır.

 

Sonsuz canlılığa kavuşabilmenin yolu; Yenilenmek…

Bu konuda doğru adımları atmamızı zorlaştıran alışkanlıklarımız mevcuttur. Bunlardan birincisi yukarıda da değindiğimiz gibi kişi eksenli çalışmanın kısa vadeli “fayda”ları ve kolaycılıktır. Herhangi bir konuda daha hızlı olmak adına kolektifi biraya getirmektense bileşenleri bilgilendirerek, herkesle tartışmaktansa “bazı”ları ile tartışarak iş yapmak buna bir örnektir. Bilinmelidir ki, bu çalışma tarzı ile iş kotarılabilir fakat faaliyet örgütlenemez, devrim ise zaten gerçekleştirilemez.

Bu çalışma zamanla faaliyetin “yapılması gereken iş”e dönüşmesine, kendi işini yapmakla yetinen ya da bu şekilde görevlerini savdığını sanan komiteler ya da bileşenler oluşmasına hizmet edecektir.

Ayrıca bu tarz bir çalışma, sorumluların genelde ve çoğunlukla erkek yoldaşlardan oluştuğu düşünüldüğünde, kadın yoldaşların komiteleşmesinin önünde engel olacağı gibi örgütlü kadınların komitelerde ötekileştirilmesine, “etkisiz eleman” ve “unutulan”lara dönüştürülmesine ve erkek iktidarının pekişmesine hizmet edecektir.

İkincisi; alışkanlarımızdır. Bu durum daha çok “eski”, “deneyimli” ya da aynı alanda “uzun süreli faaliyet yürüten” yoldaşlarımızda ortaya çıkmaktadır. Bu yoldaşlarımız yaş, deneyim ve alanlarına hakim olmanın getirdiği avantajı kimi zaman doğru değerlendirememekte ve aslında taşıdıkları avantajı kolektif için dezavantaja dönüştürebilmekte, alışıldık çalışma tarzlarını farklılıklara, yeniliklere, yeni yoldaşlara rağmen devam ettirmektedirler. Süreçlerin aciliyetinden kaynaklı hızlıca bir araya gelen bazı yoldaşlar karar almakta, daha kolay bir araya gelebilen yoldaşlarla tartışmak giderek bir tarza dönüşmekte, “zaman”, “aciliyet”, “güvenlik” gibi kaygılar da bu tarzı besleyen argümanlara dönüştürülerek alışkanlık sürgit devam etmektedir.

Oysa kolektif kararlar alma ve yönetim mekanizmasının işletilmesi, tartışmaların, görev ve sorumlulukların dağıtımının yaygın bir tarzda gerçekleştirilmesi ile mümkündür.

Bunu yapmadığımız durumda yukarda özetlediğimiz tablo ortaya çıkmakta; bu bazı yoldaşların dar-pratik içinde boğulmasına, bazılarının dışlanmasına-etkisizleşmesine de giderek uzaklaşmasına, bazılarının ise inisiyatiflerinin körleşmesine yol açmaktadır. Burada dar-pratik içinde boğulan, dışlanan-etkisizleşen-uzaklaşan, inisiyatifi körleşen ise çoğunlukla kadın ve genç yoldaşlar olmaktadır.

Oysa proletarya partilerinin en önemli görevlerinden biri de sürekli “yeni”lenmek, yeni insanları saflarına kazanmaktır. Bu yenilenme sadece politik olarak güncele uyum anlamında değil faaliyetçi anlamında da bünyenin taze kanla beslemesi anlamına gelir. Komünist partiler örgütsel olarak da beslenmeli ve yenilenmelidir.

Oysa saflarımızda yaşanan tablo bir süredir böyle değildir. Bu durumu tersine çevirmek için önce anlayış düzeyinde bir değişime yol açmak gerekmektedir.

Her şeyden önce şunu kabul etmeliyiz ki, kadrolar-militanlar-faaliyetçiler mücadele içinde örgütlenerek gelişir. Ancak saflarımızda “yeni”, “genç” ve “kadın” yoldaşlar söz konusu olduğunda akla daha çok “yan görevler” gelmekte, yeterlilik-yetersizlik tartışması abartılı bir şekilde yürütülmekte ve daha birçok kaygıyla beslenen bu süreçten yeni faaliyetçiler çık(a)mamakta; çıktığında ise kolektif çalışmanın “unutulanı” olabilmekte, kolektif tartışmalar, “asıl mevzular” yine daha deneyimli, birikimli yoldaşlar arasında yürütülmektedir.

Sonu gelmeyen denenmeler sınanmalar, politik yetkinlik vb. tartışmalar insanların örgütlenerek faaliyet içinde gelişebileceği anlayışından çok, bu yoldaşların henüz hazır olmadığı vurgusu ile bitirilmekte; bu noktadan sonra da aynı görevler aynı yoldaşlar tarafından yürütülmek “zorunda kalınmakta”, darlaşma, körleşme ve faaliyetçi-kadro sorunu burada baş göstermektedir.

Oysa deneyimimizle sabittir ki, bu gibi “kötü” alışkanlıklar alt edilmezse yeni güçlerin büyümesi körelir, yeni devrimcilerin yetiştirmek mümkün olmaz.

Bu konuda proletarya partisi de son dönem belli bir tartışma yürütülmüş ve örgütsel bir politika oluşturulmuştur. Kısmen de bu tartışmanın somut örgütsel adımları atılmıştır. Elbette bunu yaparken “eski”, “deneyimli” faaliyetçilerle “yeni”, “genç”, “tecrübesiz” faaliyetçiler arasında yukarıda da ifade ettiğimiz demokratik tartışma ve çalışma koşullarını iyi örgütlemek gerekir. (Devam edecek)

PUSULA | Yönelim Doğrultusunda Kararlılıkla Yürümek…(1)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu